Bugün, Türk Milletinin, şanlı tarihinin en büyük göstergesi olan İstiklal Marşı'mızın kabul edildiği gündür. Bu büyük ve önemli günde değerli Mehmet Akif Ersoy'u saygıyla anıyoruz.
''Ankara... Ya Rabbî, ne heyecanlı, helecanlı günler geçirmiÅŸtik... Hele Bursa’nın düştüğü gün...
Ya Sakarya günleri... Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yese düşmedik. Zaten başka türlü çalışılabilir miydik? Ne topumuz vardı ne tüfeğimiz... Fakat imanımız büyüktü:
DoÄŸacaktır, sana vaadettiÄŸi günler Hakk’ın!...
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...
Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün... İmanım olmasaydı yazabilir miydim. Zaten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır...
O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halâs dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılmaz.. Onu kimse yazamaz.. Onu ben de yazamam.. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur..
Allah bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazdırmasın!..''
1921 yılında, Åžanlı Bayrağımız’ın ve Kahraman Türk Milleti’nin simgesi olacak milli bir marÅŸ yazılması için Milli EÄŸitim Bakanlığı tarafından bir yarışma açılmış ve kazanana para ödülü verileceÄŸi açıklanmıştır. Ãœlkenin her tarafından pek çok ÅŸair, duygu ve heyecanlarını anlatan mısralarla bu katıldığı halde, Mehmet Âkif’in bu yarışmaya katılmadığı görüldü. Nedeni sorulduÄŸunda: ‘’Milli marÅŸ para ile yazılmaz’’ cevabını verdi. ArkadaÅŸlarının ısrarları üzerine ve kazanırsa ödül verilmemesi ÅŸartı ile yarışmaya katıldı ve hepimizin yüreÄŸinde yer eden Ä°stiklal Marşı’nı yazdı.
Türk Milleti’nin zaferini, yüceliÄŸini ve bayrağımızın kutsallığını en güzel duygularla anlatan Ä°stiklal Marşı, yarışmaya katılan 724 ÅŸiir arasından seçilerek zamanın Milli EÄŸitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Büyük Millet Meclisi’nde okundu. Bütün milletvekillerince büyük bir coÅŸku ve heyecan içerisinde, iki defa ayakta dinlenen Ä°stiklal Marşı, 21 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Milli MarÅŸ olarak kabul edildi. Ãœnlü bestecilerimizden Osman Zeki Ãœngör tarafından bestelendi.
Mehmet Âkif, Ä°stiklal Marşı’nı Türk Milleti’nin eseri olarak kabul ettiÄŸi için Safahat’a koymamış ve Kahraman Ordumuz’a hediye etmiÅŸtir.
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!
Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne sesleniyor. Ãœmit ve güven içeren sözlerinde:
Ey Milletimi Yurdumuzun düşmanlar tarafından kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe etme, korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden bayrağımıza kimse el uzatamaz.
Rengini ÅŸehitlerimizin kanından alan ve ÅŸafaklarda bir alev gibi dalgalanan bayrağımız milletimin yıldızı ve bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el sürülemediÄŸi gibi, milletimizin yıldızı olan bayrağıma da düşmanlar dokunamaz. O Türk Milleti’nindir ve daima öyle kalacaktır.
Çatma, kurban olayım, çehreni nazlı hilal,
Kahraman ırkıma bir gül!.. Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklali.
Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor:
‘’UÄŸruna canımı vereyim, ne olur kaÅŸlarını çatma ey hilal kaÅŸlı güzel bayrağım. Neden bize dargın ve azarlar gibi bakıyorsun? Seni, o nazlı nazlı dalgalandığın göklerimizden indirmelerine izin vereceÄŸimizi mi sandın? Kahraman milletim hür yaÅŸamak ve seni hür yaÅŸatmak için çok kan döktü, ÅŸu anda da dökmektedir. Sen bize kaÅŸ çatarak, uÄŸrunda yapılan bu fedakarlıkları hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz. DoÄŸruluk ve adalet için çalışan, Allah’a inanarak ona kulluk eden. Ä°stiklal uÄŸruna canını veren milletimin hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.’’
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Mehmet Âkif bu kıtada hürriyet kavramını iÅŸliyor. ‘’Ben’’ kelimesi ile Türk Milleti’ni kastediyor ve:
‘’Ben, yaratıldığı günden beri hür yaÅŸamış bir milletim, bundan sonra da hür olarak yaÅŸayacağım. Beni esir edeceÄŸini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır. Onların bu çılgınca düşüncelerine ÅŸaÅŸarım. Çünkü ben,Åžimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyeti elimden almak isteyen olursa kükremiÅŸ bir sel gibi coÅŸar, önüme çıkan engelleri çiÄŸner geçerim. Bu uÄŸurda daÄŸları parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bire sığmam, yine taÅŸarım.’’
Garb’ı afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘’Medeniyyet!’’ dediÄŸin tek diÅŸi kalmış canavar!
Bu kıtada Mehmet Âkif sömürgeci, saldırgan batıya çatmakta, medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu kınamaktadır:
‘’Bat ordularının en modern silahlarla, tank ve toplarla,tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim için önemli deÄŸildir.Türk Milleti’nin öyle bir iman gücü, ÅŸehitlik inancı vardır ki, o imanlı göğüslerin her biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur, parçalanır.
Onların homurtuları, ulumaları da seni korkutmasın. Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze en ufak bir korku veremez. Zaten ‘’Medeniyet’’ adı altında yapılan bu vahÅŸiliklerden sonra onun gerçek canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarın tek diÅŸi kalmıştır, bize asla zarar veremez.’’
Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
DoÄŸacaktır sana va’dettiÄŸi günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın... belki yarından da yakın.
Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne, onun kahraman askerlerine ümit ve kararlılık aşılıyor ve:
‘’ArkadaÅŸ! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et! Onlarla ölünceye kadar savaÅŸ! Onların utanmazca saldırılarına karşı dur! Cenab-ı Hak mutlaka sana yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan, Hak yolunda savaÅŸan mü’minlere zafer vereceÄŸini Kuran-ı Kerim’de va’d etmiÅŸtir. Allah’ın bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve düşman periÅŸan edilecektir.’’
Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı.
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
6.kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmakta, Mehmet Âkif gençlere, üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır:
‘’Bastığın yerleri (toprak) deyip geçme! GeçmiÅŸini iyi öğren! Çünkü bu vatan toprakları, uÄŸruna ÅŸehit düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri, her karışında bir ÅŸehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini, vatanı uÄŸruna canını vererek, Allah katında makamların en yücesi olan ÅŸehit’lik mertebesine ulaÅŸmış bir babanın oÄŸlusun. Vatanına gereken deÄŸeri vermez, onu atalarının koruduÄŸu gibi korumazsan, ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile vermemelisin.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ä°stiklal Marşı’nın 7.kıtasında Mehmet Âkif vatan sevgisini, vatan toprağının özelliÄŸini ve Türk Vatanı’nın yüceliÄŸini, şöyle anlatmaktadır:
‘’Bu cennet vatan uÄŸruna canını vermeyecek olan kim var? Ä°ÅŸte herkes vatanı uÄŸruna canını vermek için hazır bekliyor. Åžimdiye kadar bu uÄŸurda o kadar çok yiÄŸit canını verdi ki: bir karış toprakta bir ÅŸehit yatmaktadır. Toprağı sıksan, ÅŸehitlerin kanı fışkıracak kadar çok ÅŸehit verilmiÅŸtir. Allah canımı, canım kadar sevdiÄŸim ÅŸeyleri, bütün varımı, yoÄŸumu alsın; yeter ki beni bu vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın.’’
Ruhumun senden, ilahi ÅŸudur ancak emeli:
DeÄŸmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar-ki ÅŸahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
8.kıtada Mehmet Âkif, din ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmakta, onların:
‘’Yüce Allah’ım! Ruhumun senden dileÄŸi ÅŸudur: UÄŸruna canımızı verdiÄŸimiz yurdumuza düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki ÅŸahadetler ki:
‘’EÅŸhedü enla ilahe illallah,
EÅŸhedü enne Muhammeden resulullah’’
Kelimeleri Türk Milleti’nin müslümanlığının ve bağımsızlığının ilk ÅŸartı ve temelidir. Hürriyet sembolü olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun. Milletim kıyamete kadar hür yaÅŸasın.’’
O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;
Her cerihamda, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi terden na-şım!
O zaman yükselerek ArÅŸ’a deÄŸer, belki başım.
‘’O zaman (camilere düşman ayağının basmadığı, ezan seslerinin yurdun her köşesinde duyulduÄŸu zaman) yeryüzünde bir mezar taşım varsa, sevinç ve mutluluktan mezar taşım bile çoÅŸkunlukla secdeye kapanacaktır.
Milletimin hür olduÄŸunu görmenin ve ÅŸehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaÅŸlarım, savaÅŸta aldığım yaralardan boÅŸanır. Cesedim, cisimsiz bir ruh gibi göklere çıkar ve o kadar yükselir ki, belki göğün en yüksek katı olan ArÅŸ’a (Allah’ın yüce katına) ulaşır.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Edebiyyen sana yok, ırkıma yaok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, Milletimin istiklal.
Büyük vatan ÅŸairi Mehmet Âkif Ä°stiklal Marşı’nın son kıtasında tekrar ÅŸanlı bayraÄŸamıza hitap etmekte ve:
‘’Åžanlı bayrağım! Sen de artık ÅŸafaklar gibi al renginle, göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah ÅŸafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk Milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuÅŸacaktır. UÄŸruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun.
Artık Türk Milleti’nin yok olması, dağılması diye bir ÅŸey abediyyen söz konusu olamaz. Çünkü; daima hür yaÅŸamış olan, daima tek olan Allah’a inanan ve ona kulluk eden, daima vatanı uÄŸruna çalışan ve çarpışan milletimin hürriyet ve istiklal her zaman hakkıdır.’’
''Ankara... Ya Rabbî, ne heyecanlı, helecanlı günler geçirmiÅŸtik... Hele Bursa’nın düştüğü gün...
Ya Sakarya günleri... Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yese düşmedik. Zaten başka türlü çalışılabilir miydik? Ne topumuz vardı ne tüfeğimiz... Fakat imanımız büyüktü:
DoÄŸacaktır, sana vaadettiÄŸi günler Hakk’ın!...
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...
Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün... İmanım olmasaydı yazabilir miydim. Zaten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır...
O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halâs dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılmaz.. Onu kimse yazamaz.. Onu ben de yazamam.. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur..
Allah bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazdırmasın!..''
Mehmet Âkif ERSOY
1921 yılında, Åžanlı Bayrağımız’ın ve Kahraman Türk Milleti’nin simgesi olacak milli bir marÅŸ yazılması için Milli EÄŸitim Bakanlığı tarafından bir yarışma açılmış ve kazanana para ödülü verileceÄŸi açıklanmıştır. Ãœlkenin her tarafından pek çok ÅŸair, duygu ve heyecanlarını anlatan mısralarla bu katıldığı halde, Mehmet Âkif’in bu yarışmaya katılmadığı görüldü. Nedeni sorulduÄŸunda: ‘’Milli marÅŸ para ile yazılmaz’’ cevabını verdi. ArkadaÅŸlarının ısrarları üzerine ve kazanırsa ödül verilmemesi ÅŸartı ile yarışmaya katıldı ve hepimizin yüreÄŸinde yer eden Ä°stiklal Marşı’nı yazdı.
Türk Milleti’nin zaferini, yüceliÄŸini ve bayrağımızın kutsallığını en güzel duygularla anlatan Ä°stiklal Marşı, yarışmaya katılan 724 ÅŸiir arasından seçilerek zamanın Milli EÄŸitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Büyük Millet Meclisi’nde okundu. Bütün milletvekillerince büyük bir coÅŸku ve heyecan içerisinde, iki defa ayakta dinlenen Ä°stiklal Marşı, 21 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Milli MarÅŸ olarak kabul edildi. Ãœnlü bestecilerimizden Osman Zeki Ãœngör tarafından bestelendi.
Mehmet Âkif, Ä°stiklal Marşı’nı Türk Milleti’nin eseri olarak kabul ettiÄŸi için Safahat’a koymamış ve Kahraman Ordumuz’a hediye etmiÅŸtir.
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!
Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne sesleniyor. Ãœmit ve güven içeren sözlerinde:
Ey Milletimi Yurdumuzun düşmanlar tarafından kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe etme, korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden bayrağımıza kimse el uzatamaz.
Rengini ÅŸehitlerimizin kanından alan ve ÅŸafaklarda bir alev gibi dalgalanan bayrağımız milletimin yıldızı ve bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el sürülemediÄŸi gibi, milletimizin yıldızı olan bayrağıma da düşmanlar dokunamaz. O Türk Milleti’nindir ve daima öyle kalacaktır.
Çatma, kurban olayım, çehreni nazlı hilal,
Kahraman ırkıma bir gül!.. Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklali.
Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor:
‘’UÄŸruna canımı vereyim, ne olur kaÅŸlarını çatma ey hilal kaÅŸlı güzel bayrağım. Neden bize dargın ve azarlar gibi bakıyorsun? Seni, o nazlı nazlı dalgalandığın göklerimizden indirmelerine izin vereceÄŸimizi mi sandın? Kahraman milletim hür yaÅŸamak ve seni hür yaÅŸatmak için çok kan döktü, ÅŸu anda da dökmektedir. Sen bize kaÅŸ çatarak, uÄŸrunda yapılan bu fedakarlıkları hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz. DoÄŸruluk ve adalet için çalışan, Allah’a inanarak ona kulluk eden. Ä°stiklal uÄŸruna canını veren milletimin hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.’’
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Mehmet Âkif bu kıtada hürriyet kavramını iÅŸliyor. ‘’Ben’’ kelimesi ile Türk Milleti’ni kastediyor ve:
‘’Ben, yaratıldığı günden beri hür yaÅŸamış bir milletim, bundan sonra da hür olarak yaÅŸayacağım. Beni esir edeceÄŸini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır. Onların bu çılgınca düşüncelerine ÅŸaÅŸarım. Çünkü ben,Åžimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyeti elimden almak isteyen olursa kükremiÅŸ bir sel gibi coÅŸar, önüme çıkan engelleri çiÄŸner geçerim. Bu uÄŸurda daÄŸları parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bire sığmam, yine taÅŸarım.’’
Garb’ı afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘’Medeniyyet!’’ dediÄŸin tek diÅŸi kalmış canavar!
Bu kıtada Mehmet Âkif sömürgeci, saldırgan batıya çatmakta, medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu kınamaktadır:
‘’Bat ordularının en modern silahlarla, tank ve toplarla,tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim için önemli deÄŸildir.Türk Milleti’nin öyle bir iman gücü, ÅŸehitlik inancı vardır ki, o imanlı göğüslerin her biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur, parçalanır.
Onların homurtuları, ulumaları da seni korkutmasın. Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze en ufak bir korku veremez. Zaten ‘’Medeniyet’’ adı altında yapılan bu vahÅŸiliklerden sonra onun gerçek canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarın tek diÅŸi kalmıştır, bize asla zarar veremez.’’
Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
DoÄŸacaktır sana va’dettiÄŸi günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın... belki yarından da yakın.
Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne, onun kahraman askerlerine ümit ve kararlılık aşılıyor ve:
‘’ArkadaÅŸ! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et! Onlarla ölünceye kadar savaÅŸ! Onların utanmazca saldırılarına karşı dur! Cenab-ı Hak mutlaka sana yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan, Hak yolunda savaÅŸan mü’minlere zafer vereceÄŸini Kuran-ı Kerim’de va’d etmiÅŸtir. Allah’ın bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve düşman periÅŸan edilecektir.’’
Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı.
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
6.kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmakta, Mehmet Âkif gençlere, üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır:
‘’Bastığın yerleri (toprak) deyip geçme! GeçmiÅŸini iyi öğren! Çünkü bu vatan toprakları, uÄŸruna ÅŸehit düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri, her karışında bir ÅŸehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini, vatanı uÄŸruna canını vererek, Allah katında makamların en yücesi olan ÅŸehit’lik mertebesine ulaÅŸmış bir babanın oÄŸlusun. Vatanına gereken deÄŸeri vermez, onu atalarının koruduÄŸu gibi korumazsan, ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile vermemelisin.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ä°stiklal Marşı’nın 7.kıtasında Mehmet Âkif vatan sevgisini, vatan toprağının özelliÄŸini ve Türk Vatanı’nın yüceliÄŸini, şöyle anlatmaktadır:
‘’Bu cennet vatan uÄŸruna canını vermeyecek olan kim var? Ä°ÅŸte herkes vatanı uÄŸruna canını vermek için hazır bekliyor. Åžimdiye kadar bu uÄŸurda o kadar çok yiÄŸit canını verdi ki: bir karış toprakta bir ÅŸehit yatmaktadır. Toprağı sıksan, ÅŸehitlerin kanı fışkıracak kadar çok ÅŸehit verilmiÅŸtir. Allah canımı, canım kadar sevdiÄŸim ÅŸeyleri, bütün varımı, yoÄŸumu alsın; yeter ki beni bu vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın.’’
Ruhumun senden, ilahi ÅŸudur ancak emeli:
DeÄŸmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar-ki ÅŸahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
8.kıtada Mehmet Âkif, din ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmakta, onların:
‘’Yüce Allah’ım! Ruhumun senden dileÄŸi ÅŸudur: UÄŸruna canımızı verdiÄŸimiz yurdumuza düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki ÅŸahadetler ki:
‘’EÅŸhedü enla ilahe illallah,
EÅŸhedü enne Muhammeden resulullah’’
Kelimeleri Türk Milleti’nin müslümanlığının ve bağımsızlığının ilk ÅŸartı ve temelidir. Hürriyet sembolü olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun. Milletim kıyamete kadar hür yaÅŸasın.’’
O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;
Her cerihamda, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi terden na-şım!
O zaman yükselerek ArÅŸ’a deÄŸer, belki başım.
‘’O zaman (camilere düşman ayağının basmadığı, ezan seslerinin yurdun her köşesinde duyulduÄŸu zaman) yeryüzünde bir mezar taşım varsa, sevinç ve mutluluktan mezar taşım bile çoÅŸkunlukla secdeye kapanacaktır.
Milletimin hür olduÄŸunu görmenin ve ÅŸehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaÅŸlarım, savaÅŸta aldığım yaralardan boÅŸanır. Cesedim, cisimsiz bir ruh gibi göklere çıkar ve o kadar yükselir ki, belki göğün en yüksek katı olan ArÅŸ’a (Allah’ın yüce katına) ulaşır.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Edebiyyen sana yok, ırkıma yaok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, Milletimin istiklal.
Büyük vatan ÅŸairi Mehmet Âkif Ä°stiklal Marşı’nın son kıtasında tekrar ÅŸanlı bayraÄŸamıza hitap etmekte ve:
‘’Åžanlı bayrağım! Sen de artık ÅŸafaklar gibi al renginle, göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah ÅŸafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk Milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuÅŸacaktır. UÄŸruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun.
Artık Türk Milleti’nin yok olması, dağılması diye bir ÅŸey abediyyen söz konusu olamaz. Çünkü; daima hür yaÅŸamış olan, daima tek olan Allah’a inanan ve ona kulluk eden, daima vatanı uÄŸruna çalışan ve çarpışan milletimin hürriyet ve istiklal her zaman hakkıdır.’’